İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Necmettin Kızılkaya ve Dr. Okan Kadir Yılmaz tarafından düzenlenen, İÜ, İKAM ve TKBB’nin ortaklaşa düzenlediği, mekan olarak TKBB’nin ev sahipliğinde 28 Eylül 2024’te gerçekleştirilen Modern Öncesi Dönemde Faizsiz Finansman Modelleri Çalıştayı’nda aldığım notların özet bir halini paylaşmak istiyorum:
Öncelikle şunu belirteyim, verdiğim bir dersten dolayı sabahki oturumlara katılamayıp yalnızca geri kalan dört oturuma katılabildim. Yani aldığım notlar bu dört oturuma aittir.
Hakkında konuşulan uygulamalardan biri, Bey Bil Vefa idi. Farklı isimlerle de anılan bu uygulamanın aslında oldukça eski tarihlere dayandığını öğrenmiş olduk. Hatta Uygur Vesikası’nda[1] dahi geçiyor imiş. Bu uygulama ile ilgili bence en önemli husus, zamanın ulemasının bunu zarurete binaen cevaz sayması. Söz konusu zaruret unsurları ise şunlar imiş: karzın işlevsizliği ve finans ihtiyacı. Bunlar tanıdık geliyor bugün de değil mi? Ama yine de bu uygulamanın meşru sayıldığını göstermiyor bu durum.
Bahsi geçen ikinci uygulama İcareteyn. Prof. Süleyman Kaya tarafından anlatıldığı üzere bu uygulamaya da 1600’lerden itibaren cevaz veriliyor. Buna cevaz verilmesinin ise oldukça ehemmiyetli ve özel bir sebebi var; İstanbul’un büyük bir kısmını yakıp kül eden yangınlar… Yangınlar bir yandan vakıf mülklerini de yakıyor. İşte hem konut sorununun önüne geçebilmek hem de vakıf mülkiyetinin devamlılığı için bu uygulamaya cevaz veriliyor. Kaya’ya göre ulema hiç bir zaman şunu demiyor: “Faiz haram, finansman lazım değil.” Ayrıca, söz konusu finansmanı sadece ortaklıklarla elde etme yoluna da gitmiyorlar. Bu bugün alanda yapılan, İslam iktisadı ve finansının temelde ortaklıklara mı yoksa borç ilişkilerine mi dayanması gerektiğine dair tartışmayı da anımsatıyor. Burada araya ufak bir bilgi notu geçip o dönemin sarraflarının bugünkü bankalar gibi çalıştıkların bilgisini ilave edebilirim. Nitekim Kaya hoca da buna dair örnekler veriyor. Bu tür sarrafların Büyük Valide Han, Gedikli Han gibi yerlerde çalıştığını belirtiyor. Aslında bu yerleri bir nevi kasa gibi kullanıyorlar imiş. Bu nokta önemli çünkü bazı araştırmacılar Müslümanların tarihinde banka kurumunun olmamasını bir gerilik olarak addediyor. Halbuki Müslümanların banka yerine kullandığı alternatif kurumlar hep var olagelmiş. Sarraflık da bunlardan bir tanesi. Bahsi geçen uygulama hakkında bir başka önemli nokta şu; ulema bir uygulamanın cevazlığına hükmediyorsa artık ondan geri dönmüyor imiş. Bununla ilgili bir notu yazının sonuna ekleyeceğim.
Veriler eşliğinde oldukça detaylı bir şekilde anlatılan Muamele-i Şer’iyye hususunduysa konuşmacı önce hilenin bir şer’isinin, bir batılının olduğunu ayırt ediyor. Nitekim ilki kitapta yerini bulmak oluyorken ikincisi kitabına uydurmak oluyor. Bugün İslami finans mühendisliğinde özellikle dikkat edilmesi gereken bir ayrım diye düşünüyorum. Burada uygun olan hile yöntemi şu: bir kişinin 100 lira karz verip 1 malı vadeli 10 liraya o kişiye satması ve toplamda 110 lira alması. Yani bugün anlaşıldığı gibi ya da teverruk ürününde uygulandığı gibi göstermelik bir alım satım değil, gerçek bir malın gerçekten alım satımı söz konusu. Halil Çonkar, tıpkı bir önceki sunumda olduğu gibi, 17. yüzyıldaki kredi ihtiyacından bahsetti. Ardından da bunların temelde nasıl sağlandığına dair veri paylaştı. İstanbul verilerine göre karz 687 adet iken muamele-i şer’iyye 294 adet imiş. İstanbul dışında ise karz 206 iken muamele-i şer’iyye 181 adet imiş. Çonkar genel olarak karzın muamele-i şer’iyye’nin 7 katı kadar olduğunu söyledi. Yani aslında karşılıksız borç anlamındaki karz o denli de yok değil imiş toplumda. Özellikle de bugünle mukayese dilince… Peki devlet muamele-i şer’iyyeye nasıl müdahale ediyor? Öncelikle ribh yani vadeli satımda kar oranı nispeti koyuyor. %15 gibi. Bir de bununla çok zenginlik elde edenleri -ribahor- kasap olarak atıyor. Zira o vakitler İstanbul’da kasaplık demek karın tokluğuna çalışmak demek imiş. Peki bu uygulama neden yayılmıştır? Bunun temel sebepleri olarak Çonkar şunları zikrediyor: Para darlığı-takas, zirai kriz-mini buzul çağı ve askeri nizamın değişimi.Bu uygulamayı özellikle para vakıfları kullanıyor. Çonkar dönemin ulemasını pratik, pragmatik fakat gelenekçi olarak özetliyor. Bu sonuncusunun ehemmiyeti bugün ayrıca hiseediliyor diyebilirim. Bu noktada bir de bir tez çalışma konusu belki önerebilirim -eğer çalışılmamasış ise- dönemsel olarak Osmanlı ulemasının içtihat sürecinin örnekler üzerinden incelenmesi.
Son olarak Bey Bil Vefa ve Bey Bil İstiğlal uygulamalarından bahsedildi. Bunlardan vefa olanı genelde 10 gün-3 yıl arası, istiğlal ise 2 ay-1 yıl arası süreler için uygulanıyor imiş. Kar oranları ise %3-66 arası salınım gösteriyor imiş. Para vakıfları bunlardan özellikle ikincisini yapıyorlar imiş 16. yüzyılda.
Netice olarak, doğrudan alanım olmayan ve ayrı bir uzmanlık gerektiren bu alanda hiç bilmediğim şeyler öğrenmeme vesile olmuş olbu bu çalıştay. Ayrıca kafama bazı soruların, çalışılacak konuların gelmesine de vesile oldu ki başarılı bir etkinlik benim için böyle olan zaten. Kafama özellikle takılan soru ise şu: Bazı özel sebeplerle cevaz verilen uygulamaların o sebepler ortadan kalkınca da devam ettirilmesi ne kadar münasip oluyor?
Son not olarak, yazıda geçen uygulamaların detay bilgilerine ilgili TDV İslam Ansiklopedisi maddelerinden ulaşabilirsiniz.
[1] Buna dair bilgi için bkz. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2826330